22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla açıklama yapan TEMA Vakfı ve Bandırma Rotary Kulübü Burak Uğur, Türkiye’nin su stresi çeken bir ülke olduğuna dikkat çekerek yaklaşan su sıkıntısı ve alınabilecek önemler hakkında açıklamalarda bulundu.
Ülkelerin yeterli suya sahip olup olmadığının değerlendirilmesinde kullanılan Falkenmark göstergesinden söz eden Burak Uğur, “Bu göstergeye göre yıllık kişi başına yararlanılabilir su miktarı bin 700 metreküpten fazla olanlar su stresi olmayan, 1.000-1.700 metreküp arasında olanlar su stresi çeken, 500-1.000 metreküp arasında olanlar su kıtlığı olan, 500 metreküpten az olan ülkeler ise kesin su kıtlığı çeken ülkeler sınıfında yer almaktadır.” dedi. Türkiye’nin 2022 yılında kişi başına düşen su miktarının yaklaşık 1.350 m3 oranı ile su stresi çeken bir ülke konumunda olduğunun önlemle altını çizen Uğur, su havzaları arasında, mevcut nüfus ve yararlanılabilir su miktarı bakımlarından büyük farklılıklar olduğunu söyledi. Uğur, “ Örneğin nüfusun en yoğun olduğu Marmara Havzası, kişi başına düşen su miktarının 1.000 metreküp altında olması sebebiyle su kıtlığı görülen bir havzadır. Suyun miktarı kadar kimyasal ve ekolojik durumu da önemli bir konudur. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış olan 8 Nehir Havza Yönetim Planı’na göre bu havzalarda izleme yapılan bine yakın yer altı ve yer üstü sularının %83’ünde su varlıklarının kimyasal, ekolojik ve miktar açısından iyi durumda olmadığı görülmektedir. Bu sebeple etkin ve katılımcı bir havza yönetimi zaruridir.” dedi.
“SU KANUNU TASARISI BİR AN ÖNCE YÜRÜRLÜĞE GİRMELİDİR”
TEMA Vakfı olarak su kanunu önerisini sunan Uğur, su kanunu tasarımı hakkında şu şekilde bilgi verdi:
Vakfımızın Su Kanunu Tasarısı çalışması; su varlığının korunmasında hukuksal, yönetimsel ve etik yeni ilke ve kurallar getirmektedir. Hazırlanan su kanunu tasarısı ile yaşamın sürdürülebilmesinin temelini oluşturan su varlığının havza yaklaşımı çerçevesinde, toplumun yeterli miktarda ve uygun kalitede suya erişim hakkı ile ekosistemin su hakkını sağlayacak, ekonomik ihtiyaçlarla ulusal güvenlik gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde yönetilmesi amaçlanmaktadır. Bunun gerçekleşmesi için Kanun tasarısında belirlenen ilkelerle çizilen çerçeve kapsamında su varlığının daha verimli kullanımı sağlanacaktır. Bu bağlamda suyu koruyan su kanununun bir an önce yürürlüğe girmesi en büyük temennimizdir.
“HERKESİ ORMANLARIMIZA SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ”
21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Haftası’ndan da bahseden Uğur, “Her şeye rağmen şanslı bir ülke olduğumuzu hatırlatmak istiyoruz. Ormanlarımız yıllardır tahrip ediliyor, yakılıyor, işgal ediliyor, başka kullanımlara açılıyor, üzerine binalar inşa ediliyor, hatta orman vasfı kaybettirilerek satılıyor. Tüm bu olumsuz koşullara rağmen, ormanlarımızın büyük bölümü halen zengin tür ve genetik çeşitliliğe sahip doğal ormanlar.” dedi. Doğal ormanlarını kaybeden Avrupa kıtasının yaptıkları yanlışı geri çevirmeye, kalan doğal ormanlarını eksiksiz korurken, yapay ormanlarını doğal yapıya kavuşturmaya çalıştığı ifade eden Uğur, ülkemiz adına halen şans varken, herkesi ormanlara sahip çıkmaya davet etti.
“ÜLKEMİZ HAYATTA KALACAK ÜLKELERDEN BİRİ OLSUN”
Doğal kalan ormanlara dikkat çekerek küresel ısınma ve iklim değişikliğinin doğal varlıklar üzerindeki etkisinin dünyadaki tüm ekosistemleri derinden etkilediğini vurgulayan Uğur, “Bu süreçte tarım yapabilecek toprağı, sulama yapabilmek ve içmek için suyu, nefes alacağı oksijeni üreten ormanlara sahip olan ülkeler hayatta kalacaktır. Umuyoruz, alınacak önlemler, uyarılar ve eğitimlerle, ülkemiz bu üç önemli hususta hayatta kalacak ülkelerden biri olsun.” şeklinde konuştu.
Bandırma Kent Konseyi Doğa Çevre Çalışma Grubu’nda yer alan Kadri Civan da Kapıdağ’da bulunan su kaynaklarına dikkat çekerek açıklamalarda bulundu. Bandırma Kent Konseyi, Çevre ve Doğa Çalışma Grubu Sözcüsü Kadri Civan, “Doğaya ve Çevremize Sahip Çıkalım!” Bandırma Kent Konseyi, Çevre ve Doğa Çalışma Grubu Sözcüsü Kadir Civan, Kapıdağ Yarımadası göletlerinin, su seviyesinde tehlikede olduğuna işaret etti. Erdek Kapıdağ yarımadasının belli kaynaklarda artık su olmadığını vurgulayan Civan, “En büyük tatlı su kaynağımız olan Kapıdağ yarımadasının göletlerinde artık su olmadığını görüyoruz. İklim krizine bağlı, yeterli yağışların olmadığı gibi bu bölgelerdeki su kaynaklarının hiç beklemediğimiz ve istemediğimiz bir şekilde kuruduğunu görüyoruz. Kapıdağ yarımadasında, fidan yetiştirmelerinde yer altı kaynak sularının kullanıldığını defalarca dile getirdik. Bu durum artezyen ve kuyularda hala devam ediyor. Diyoruz ki yağmur sularından toplanan gölet sularını kullanmak gerekirken, artezyen yer altı içilebilir kaynak sularını kullanılmasını doğru bulmuyoruz. Bundan biran önce vazgeçilmesini söylüyoruz ve ilgili kurumların müdahale etmesini istiyor Başta DSİ olmak üzere doğadaki dağlardaki kullanım Devlet Su İşlerinde bu konuda birkaç kere istişarede bulunduk. Gerek belediyelerle gerekse DSİ ile bir sonuç alınabilmiş değil.” dedi.
Haber: Belit Pektezel