ÖNDER BALIKÇI
Oscar Wilde’nin çok kısa ama etkileyici şu öyküsü vardır:
“Vaktiyle bir balıkçı vardı. Günlerce denizde kalır, döndüğü zaman mahalle halkını etrafına toplar, onlara avlanırken başından geçen ilginç ve acayip şeyleri anlatırdı. Dinleyenlerin heyecandan nefesleri kesilir, peri padişahı ile başlayan, deniz kızları ile devam eden hikâyenin bir tek kelimesini kaçırmamak için balıkçıya daha çok sokulurlardı. Balıkçı, o kadar güzel anlatırdı ki, herkes onun peri kızları, deniz kızları ile senli benli olduğuna inanır, her sefer dönüşü, heyecanla sorarlardı:
‘Bugün hangi peri kızı ile beraberdin? Bugün yine neler gördün?’
Günlerden bir gün balıkçı, denize açıldı. Denizin orta yerinde bir ada, adanın kıyısında da adıyla sanıyla peri kızları ile deniz kızlarının oynaştıklarını görmez mi?
Mahalleye döndüğü zaman balıkçının suratı bir karıştır! Ağzını bıçak açmaz olmuştur. Yine çevresini sararlar:
‘Hadi, anlatsana! Bugün neler gördün?’
Balıkçı yorgun, perişan, mahzundur. Neredeyse ağlayacaktır.
“’Hiç’ der. ‘Bugün bir şey görmedim.’
X X X
Aslında insanın hayatı, insanın hayalidir. İnsan, dünyada hayal olduğu kadar vardır. Hayal gücü, ruhun gözüdür. Hiçbir şey, insanın hayal gücü kadar özgür değildir.
Son yıllarda en çok beğendiğim filmlerin başlarında “Ölü Ozanlar Derneği” gelir.
Geleneksel eğitimden ödün vermeyen Welton Akademisi’ne genç ve idealist bir İngilizce öğretmeni olarak gelen Keating(Robin Williams), kendisinin de mezun olduğu bu okuldaki öğrencilerine şiirle düşünmeyi ve hayallerinin peşinden koşmayı aşılamak ister. Filmde çok çarpıcı sahneler ve sözler vardır. İşte bunlardan, romantizm kokan, “Elinizdeyken, gül goncalarını koklayın, zamanınız varken…” mesajı…Öğrencilerini, sıraların üzerine çıkarıp, “Yaşama farklı açılardan bakma” düşüncesini aktarması…Yaşamlarının tutsağı değil, hâkimi olmaları önerisi… Kısacası, “Carpe Diem(günü yaşa)” mottosu…
Pablo Neruda, “Hayat, yaşandığı kadardır. Ötesi ya anılarda bir iz ya da hayallerde bir umuttur” diyor.
Önce hayaller ölür, sonra insanlar…Hayallerin, düşlerin olmadığı her yer insana uzaktır. Hayal gücüne sahip bir kişi, çaresiz değildir. Hayal edilen her şey ise gerçektir. Hayaller ve düş gücü, gerçeklikten kaçmak için değil, gerçeği yakalamak için kullanılmalıdır. En fakir kişi, parası olmayan değil, hayalsiz kişidir. En büyük işler, büyük hayallerin sahipleri tarafından başarılmıştır.
Her kışın yüreğinde titreyen bir bahar, her gecenin peçesinin ardında tebessümle bekleyen bir şafak vardır.
Mantığımız bizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere…Hayallerimizin son kullanma tarihi yoktur. Tekrar tekrar denenebilir.
Hayal ve umut, birbirini tamamlayan iki kavramdır. Hiç düş kırıklığına uğramayanlar, hiç umut beslememiş olanlardır.
Nazım, “Umuda kurşun işlemez gülüm” der.
Umut, uyanık insanların rüyasıdır.
Cicero’nun dediği gibi, “Bir yerde yaşam varsa, orada umut vardır.”
X X X
Sırada içimizi ısıtacak bir başka öykü var:
Bir okulda öğretmen, öğrencilerine şu kompozisyon ödevini verir:
“Gelecekteki bir hayalinizi yazın.”
Öğrencilerden biri, kompozisyonunda, gelecekte çok büyük bir çiftliğe sahip olup, içinde çok sayıda hayvan bulunacağını yazarak, öğretmenine teslim eder. Ertesi gün, öğretmeni, öğrencilerin kendisine verdikleri kompozisyonları geri verir. Çiftlik hayalini dile getiren öğrencinin kağıdının üzerinde “0” notu ve “Daha sonra beni gör” ibaresi vardır. Öğrenci, bir süre sonra öğretmeninin yanına gider. Öğretmen, kendisine “Ailenin ekonomik durumu kötü. Bu hayalinin gerçekleşmesi ihtimali yok. Sen bu kompozisyonunu değiştir, ben de notunu tekrar düşüneyim” der. Öğrenci, aldığı kompozisyonunu ertesi gün yeniden öğretmenine aynen geri getirerek, şu yanıtı verir:
“Ben hayalimden vazgeçmeyeceğim, siz de verdiğiniz nottan vazgeçmeyin!”
X X X
Yazımın girişinde yer alan Oscar Wilde’nin öyküsündeki balıkçının hayal gücüne şapka çıkarmak gerekir elbette. Ama yetmez. Hayallerimizin peşinden koşmalıyız. Hayal gücünün, yaşam sevincine katkısını hiç unutmamalıyız. Çünkü hayaller biterse, yaşam da biter.
Hayal edin, umut edin ve an’ı yaşayın.
Son sözü Jagues Prevert’e bırakalım:
“Yayılın çimenlerin üstüne
Acele edin…
Er veya geç…
Çimenler yayılacak üstünüze…”