Ne güzel, ne sade bir kelimedir “O”. Cinsiyet ve tür farkı gözetmez…
Dünyanın bir çok dilinde “O” cinsiyet ve ırka/şekle göre değişir…
Kadına verdiği değerde cinsiyet farkı gözetmeden, erkekle bir kılan yegane dillerden biridir Türkçemiz.
“O” derken; “he, she, it” gibi sınıflandırmadan kadını da, erkeği de, hayvanları da eşit gören bir zihniyettir.
Bu özelliği ile şu an medeni dediğimiz bir çok batılı ülkeye yüzyıllar öncesinden fark atmıştır. “O” derken erkeğini de, kadınını da, köpeğini de, atını da aynı sınıfta düşünmüştür çünkü.
Böylesine bir eşitliği yüzyıllarca benimsemiş ve kadını yüceltmiş bu toplum; kadını cinsiyete dayalı şiddete karşı savunmasız hale getirirken, kafalarında güçlü bir dokunulmazlık duygusu ile iğrenç eylemlerinden asla sorumlu tutulamayacak failler barındıran bir topluma dönüştü.
Toplumdaki genel tutum değişmedikçe; kadını erkeğe hizmet eden, itaat eden bir varlık olarak gördükçe; ‘bazı durumlarda’ kadına yönelik şiddetin kabul edilebilir tavrı sona ermedikçe; “taciz edilmiş, ama… öldürülmüş, ama…” gibi cümleler devam ettikçe; toplumumuzdaki kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı koruma ve önleme konusundaki ‘isteksizlik’ ve ‘bilinçsizlik’ de devam edecek ne yazık ki…
Bu nedenle eğitim, özellikle ailede ve çocukluktan itibaren eğitim, bir toplumun her iki cinsiyeti de eşit görmesi için en önemli etkendir.
Bu toplumu tekrar şekillendirmek; zincirlerimizi kırarak kendine güvenen, bağımsız kadınlar yetiştirmek ve “O”nun hakkını tekrar vermek hepimizin elinde. Unutmayın ki güçlü, kendine güvenen, ötelenmeyen bir kadın toplum için bir tehdit değil, aydın bir toplumun kapılarını açabilecek altın bir anahtardır…
Yazar: Ebru Boyra Gürbüz