Paşabayır Mahallesi’nde, zaman zaman alışveriş yaptığım bir marketin önündeyim. Orada her zaman gördüğüm, sevimli, sarı ve beyaz renkli, tombik bir kedi… İnsanlardan kaçmıyor ve kendini sevdiriyor. Ama o gün, başında 8-10 yaşlarında, kızlı-erkekli dört-beş çocuk…Kediyi korkutmaya çalışıyorlar, onlara tekme atıyorlar. Çocukları, “Yapmayın, hayvanı korkutmayın. Yazıktır!” diye uyardıktan sonra markete girerek, alışverişimi yapıyorum. Dışarı çıktığımda yüreğim burkuluyor. Çocuklar, kediyi rahat bırakmamışlar ve korkutmaya devam etmişler. Kedi, kaçmak için caddeye koştuğunda, bir aracın çarparak yoluna devam etmesi sonucu, can havliyle kendini sitelerin önündeki çimlere atmış, can çekişiyor. Ölümüne neden olan çocuklar ise onu seyrediyor.
Çok üzülüyorum. Günüm alt üst oluyor.
Bu çocuklar, sözüm ona ilkokul öğrencisi. Öğretmenlerinin, onlara hayvan sevgisini aşılamaya çalıştıklarından kuşkum yok ama demek ki, her şey bir yere kadar! Önce vicdan gerekir, küçük-büyük ayrımı gözetilmeden…Kediye eziyet eden bu çocukların, gelecekte de yüreklerinde hayvan sevgisi olacağını düşünmüyorum.
“Sokak hayvanları” değil, “sokağımızın hayvanları” gerçekten çok zor ortam ve koşullarda yaşam mücadelesi veriyorlar.
Ne olur, onların yaşamlarını kolaylaştıralım. Onlara destek olun ama olmasanız bile yaşamlarını zorlaştırmayın, eziyet etmeyin.
İnanın, sokağımızda ölen bir hayvana, hayatı yalan ve riyalarla, çamur atmalarla, dedikodularla geçen, vefasız insanların ölümünden çok daha fazla üzülüyorum. Kim ne derse desin, bu çeşit insanların cenazelerine de gitmiyorum, rahmet de dilemiyorum! O kadar!
Yazıma, Oktay Rifat Horozcu’nun “Kedili Gece” isimli şiiriyle son veriyorum.
“Gece on ikide bahçeye çıktım
Kedi de arkamdan bahçeye çıktı
Deniz çarşaf gibiydi, anlatılmaz
Yıldızlar kedinin gözleri gibi
Karadut oracıkta duruyordu
Gölgesiz, ürkek, hemen oracıkta
Kedi üstünden bana bakıyordu
Sizleri düşündüm
Acımsı, buruk
Kuşlar öttü
Vapurlar düdük çaldı
Yoksa bana mı öyle geldi”
Yazar: Önder Balıkçı